12/17/2019



















Sevdiniz...
ama bir ihtimal
anlamadınız...

Sevginin kolları vardı, gözleri vardı, ağzı vardı...
Kalbi kulaklarında dinlerdi,
kalbi ellerinde dokunurdu,
kalbi gözlerinde okunurdu...
Sevgi konuşurdu.

Sevdiniz... bir ihtimal...
Gürül gürül bir nehirden karışarak denizlere,
dibinde yosun ve çamur tortusu,
dehasından arta kalanlarıyla aşkın...
Öyle ya... aşkla başlardı herşey
ve sevgiyle sürerdi ancak...
Ve deli dalgalanmadan anlaşılmazdı değeri
durgun denizlerin...
Sevginin gücüyle varılan o son durak...
Yoksa çok kolaydı doğrusu kendini kandırmak,
şöyle haktan hukuktan bir kılıf giydirmek dost sohbetlerinde,
'ben sevdim mi adam gibi severim' telkinini savurmak.

Sevdiniz biliyorum...
Ve biliyorum görüyorsunuz...

Işığa yapışan pervaneleri de,
soyunan istakozları da,
gün batımını da...
ve doğumunu dağların arkasından...
Ve sardunyaların her bahar
rengarenk açmasını,
ateşböceklerini de geceleri,
mimozaları, ıhlamur ağaçlarını...
Herşeyi gören siz...
Herşeyi duyan siz...
Bu kadar farkında iseniz...
Sözler soyunsaydınız,
sözler giyinseydiniz,

sevgiyi tutabilseydiniz.


Sevdiniz...

ama bir ihtimal
anlamadınız.
Tarihler attınız ama
hiç birini yüreğinize kazımadınız.
Sevdiniz biliyorum
bir ihtimal...
Ve o ihtimal uğruna ne hayatlar harcadınız.

Soylu bir deliliktir 21. yüzyılda sevmek...
Paha biçilmez bir kaftandır bu sırtınıza geçirdiğiniz..
Herkes bir kere ölmeliydi doğmak için
ve öldünüz biliyorum...
Ve tüm çıplaklığınızla doğmak için yeniden...
Üstelik dirilen sadece siz de değildiniz...
Sizinle beraber ağaçlar da dirildi,
Nergisler... Martılar... Güneş... Ay...

21. yüzyılın bereketiydi bu,
herşeyi gören gözleriniz...
gördünüz...
hayat bir çılgınlıktı,
bir kendini arayış...
tek bir varış için bunca yarış...
bayrağı çeken yine kalbinizdi,
sevdiğiniz kadar sevilmek isterdiniz...
ve ne yazık ki ölçmesi mümkünsüz...
ama umudun suyuydu... kök verirdiniz...
Filizlenirdiniz...
Dallarınızda kuşlar şarkı söylerdi...
Soylu bir delilik 21. yüzyılda gerçek sevgi...
Otla böcekle sarmaş dolaş olacak kadar samimi,
birine sadık kalacak kadar hür
ve söz verecek kadar cesur...

Sevdiniz bir ihtimal
ama anlamadınız...
Üzüldünüz herşeye...
Haberlere, filmlere,
sağda solda olup bitenlere,
ama en çok kendinize...
En çok kendinizi üzdünüz...
Mutsuzluk sindi ürpertinize,
soldu bakışlarınız.
Ne kadar da yorulmuştunuz...
Aslında siz hep yorgundunuz,
sesiniz yorgundu,
sarılışlarınız,
özlemleriniz ...
siz hep sevilmek istediniz
asıl yorgunluğunuz buydu.
Ölümden sonra hayat var mıydı?
merak ettiniz hep...
peki yaşarken ne yaptınız?
Sevdiniz kimbilir...
severken ne yaptınız?
herhangi bir kadın, herhangi bir erkek yaptınız aşkı...
Aşk zannettiniz yakınlaşmaları...
Ve yorulan artık sadece siz de değildiniz üstelik.
Herkesi ve herşeyi de yordunuz kendiniz gibi.
Sevdiniz...
ama bir ihtimal anlamadınız.
Sevgiyi her daim kral sanan bir aslan,
sevgiyi her daim sürüngen sanan bir yılan yaptınız...

21. yüzyılın en büyük felaketidir
hala sevgi üzerine konuşuyor olmak.
Azaltabilirsiniz de çoğaltabilirsiniz de,
sevgi hep aynı kalamaz...
Sevdiyseniz...
ki biliyorum siz de sevdiniz...
Ve bir ihtimal
hala göremediyseniz,
hala duyamadıysanız,
hala dokunamadıysanız
ve hala arıyorsanız...
Eh be 21. yüzyıldayız uyanın artık ...
terkedin aklınızın zararlı kıyılarını...
bu yüzyılın en büyük başarısızlığı
-mış gibi yaşamaktır hayatı...




Açıkgazete'de yayınlanmıştır.

12/16/2019


‘yazmaktan yorulmadın mı Sibel’ isimli çizim sevgili @oguzhankayan ‘a ait👌🏻🙏🏻 
bazen yoruluyorum canım, yazmaktan değil de yaşamaktan bazen, tekrara düşmekten, içinden geçtiğimiz dönemin ağırlığından... 
dan..dan...uzar bazen bunlar.. 
kısalır da bazen...

12/15/2019





















Yaz bana.
Karşından geçen vapuru, başından geçen martıyı,
sağına soluna dokunan insanları yaz...
sokağının kokusunu... evinin kapısını...
iskambiller gibi yıkılmayan duyguların kaynağını...
Kaç güneş uzaktasın bana? Orası neresi?

Herşeyin bir tesadüf olmadığını yaz...
Her giden gelecek olana hazırlar
en heybetli kelimelerini,
bazen en süslüsünü bazen de en yitiğini..
Ödülün kime, ölümün kime onu yaz...
Kimleri sevdin kimden sonra yaz...
Hangi şarkıdasın onu yaz... Orası neresi?

Yosunlu bir kıvamı var gözlerinin,
denizden şimdi çıkmış gibisin..
Ne kadar dibe vurdun onu yaz...
Kaç tanker geçti üstünden,
hangisine yenildin, hangisine yol verdin onu yaz...
Kokusunu yaz bana derinlerin,
küf kokmayan mavisini yaz...
Buruş buruş parmaklarınla yaz bana,
kirpiklerinle tuzlu tuzlu yaz...
Hangi balıksın onu yaz...
Orası neresi?

Yaşadın mı onu yaz bana, oyalandın mı onu yaz.
Güneşin gözünden çektiği suyu yaz,
için için ağlamalarını yaz,
hangi kaybedişlere yüz verdiğini,
hangilerine sırt çevirdiğini...
Sonbaharları yaz bana, hüzün kokan yağmurları..
Kuru sarı kelimelerin yalnızlığını,
buğday tarlalarını...
Diline çakılan kelimeleri yaz ..
Sırtında bir hançer nasıl susabildiğini,
tenhalığı o vakit nasıl sezebildiğini,
bir tek sevme gücünün seni nasıl yaşatabildiğini...
yaz bana... Senden birşey kaldı mı onu yaz...
Orası neresi?..

Yaz bana...
Ağaçların gölgesini yaz, dalların yeşilini..
Kaç kalp oydun tenhasına,
ağaç ne kadar acıdı onu yaz...
Kaç yıldır uykusuzsun yaz...
Kaç yıldır susuzsun yaz...
Sen olmasan’ı yaz, ben olmasam’ı yaz,
bir nefes al çok susadım’ı yaz...

Şurada bir gün dağılmadan, kaybolmadan,
birikmeden, unutmadan,
durmadan durmadan yaz.
Kahverengi yeşillenmeleri, ela bakışmaları,
temiz başlangıçları, kulak çınlamalarını,
şarkıların kimi hatırlattığını,
en çok kimi aradığını... yaz...
Bir haziran sabahı, gözkapaklarını yakan tuzu,
üç beş aşklaşmada bulamadığın huzuru yaz...
Neresi orası?

de ki; kalın kabuklarımı sıyırdım etimden,
ona dokun diye sen...
görmeyeyim diye yokluğunu,
unutmaya çalıştım kokunu... onu yaz...
‘kulaklarım yandı’yı yaz... ‘gözlerim seyirdi’yi yaz,
‘rüyalarım rahat bırakmıyor’u yaz... yaz...
Çocuksu masallar öfkeye dönüşmeden,
rüyamda bir atın yelesine gizlenmeden,
gözlerindeki hareksilmeden... yaz ...
‘Avuçlarımı sıcak tuttum senin için’i yaz.







Açıkgazete'de yayınlanmıştır.
mayıs27/08

12/17/2019



















Sevdiniz...
ama bir ihtimal
anlamadınız...

Sevginin kolları vardı, gözleri vardı, ağzı vardı...
Kalbi kulaklarında dinlerdi,
kalbi ellerinde dokunurdu,
kalbi gözlerinde okunurdu...
Sevgi konuşurdu.

Sevdiniz... bir ihtimal...
Gürül gürül bir nehirden karışarak denizlere,
dibinde yosun ve çamur tortusu,
dehasından arta kalanlarıyla aşkın...
Öyle ya... aşkla başlardı herşey
ve sevgiyle sürerdi ancak...
Ve deli dalgalanmadan anlaşılmazdı değeri
durgun denizlerin...
Sevginin gücüyle varılan o son durak...
Yoksa çok kolaydı doğrusu kendini kandırmak,
şöyle haktan hukuktan bir kılıf giydirmek dost sohbetlerinde,
'ben sevdim mi adam gibi severim' telkinini savurmak.

Sevdiniz biliyorum...
Ve biliyorum görüyorsunuz...

Işığa yapışan pervaneleri de,
soyunan istakozları da,
gün batımını da...
ve doğumunu dağların arkasından...
Ve sardunyaların her bahar
rengarenk açmasını,
ateşböceklerini de geceleri,
mimozaları, ıhlamur ağaçlarını...
Herşeyi gören siz...
Herşeyi duyan siz...
Bu kadar farkında iseniz...
Sözler soyunsaydınız,
sözler giyinseydiniz,

sevgiyi tutabilseydiniz.


Sevdiniz...

ama bir ihtimal
anlamadınız.
Tarihler attınız ama
hiç birini yüreğinize kazımadınız.
Sevdiniz biliyorum
bir ihtimal...
Ve o ihtimal uğruna ne hayatlar harcadınız.

Soylu bir deliliktir 21. yüzyılda sevmek...
Paha biçilmez bir kaftandır bu sırtınıza geçirdiğiniz..
Herkes bir kere ölmeliydi doğmak için
ve öldünüz biliyorum...
Ve tüm çıplaklığınızla doğmak için yeniden...
Üstelik dirilen sadece siz de değildiniz...
Sizinle beraber ağaçlar da dirildi,
Nergisler... Martılar... Güneş... Ay...

21. yüzyılın bereketiydi bu,
herşeyi gören gözleriniz...
gördünüz...
hayat bir çılgınlıktı,
bir kendini arayış...
tek bir varış için bunca yarış...
bayrağı çeken yine kalbinizdi,
sevdiğiniz kadar sevilmek isterdiniz...
ve ne yazık ki ölçmesi mümkünsüz...
ama umudun suyuydu... kök verirdiniz...
Filizlenirdiniz...
Dallarınızda kuşlar şarkı söylerdi...
Soylu bir delilik 21. yüzyılda gerçek sevgi...
Otla böcekle sarmaş dolaş olacak kadar samimi,
birine sadık kalacak kadar hür
ve söz verecek kadar cesur...

Sevdiniz bir ihtimal
ama anlamadınız...
Üzüldünüz herşeye...
Haberlere, filmlere,
sağda solda olup bitenlere,
ama en çok kendinize...
En çok kendinizi üzdünüz...
Mutsuzluk sindi ürpertinize,
soldu bakışlarınız.
Ne kadar da yorulmuştunuz...
Aslında siz hep yorgundunuz,
sesiniz yorgundu,
sarılışlarınız,
özlemleriniz ...
siz hep sevilmek istediniz
asıl yorgunluğunuz buydu.
Ölümden sonra hayat var mıydı?
merak ettiniz hep...
peki yaşarken ne yaptınız?
Sevdiniz kimbilir...
severken ne yaptınız?
herhangi bir kadın, herhangi bir erkek yaptınız aşkı...
Aşk zannettiniz yakınlaşmaları...
Ve yorulan artık sadece siz de değildiniz üstelik.
Herkesi ve herşeyi de yordunuz kendiniz gibi.
Sevdiniz...
ama bir ihtimal anlamadınız.
Sevgiyi her daim kral sanan bir aslan,
sevgiyi her daim sürüngen sanan bir yılan yaptınız...

21. yüzyılın en büyük felaketidir
hala sevgi üzerine konuşuyor olmak.
Azaltabilirsiniz de çoğaltabilirsiniz de,
sevgi hep aynı kalamaz...
Sevdiyseniz...
ki biliyorum siz de sevdiniz...
Ve bir ihtimal
hala göremediyseniz,
hala duyamadıysanız,
hala dokunamadıysanız
ve hala arıyorsanız...
Eh be 21. yüzyıldayız uyanın artık ...
terkedin aklınızın zararlı kıyılarını...
bu yüzyılın en büyük başarısızlığı
-mış gibi yaşamaktır hayatı...




Açıkgazete'de yayınlanmıştır.

12/16/2019


‘yazmaktan yorulmadın mı Sibel’ isimli çizim sevgili @oguzhankayan ‘a ait👌🏻🙏🏻 
bazen yoruluyorum canım, yazmaktan değil de yaşamaktan bazen, tekrara düşmekten, içinden geçtiğimiz dönemin ağırlığından... 
dan..dan...uzar bazen bunlar.. 
kısalır da bazen...

12/15/2019





















Yaz bana.
Karşından geçen vapuru, başından geçen martıyı,
sağına soluna dokunan insanları yaz...
sokağının kokusunu... evinin kapısını...
iskambiller gibi yıkılmayan duyguların kaynağını...
Kaç güneş uzaktasın bana? Orası neresi?

Herşeyin bir tesadüf olmadığını yaz...
Her giden gelecek olana hazırlar
en heybetli kelimelerini,
bazen en süslüsünü bazen de en yitiğini..
Ödülün kime, ölümün kime onu yaz...
Kimleri sevdin kimden sonra yaz...
Hangi şarkıdasın onu yaz... Orası neresi?

Yosunlu bir kıvamı var gözlerinin,
denizden şimdi çıkmış gibisin..
Ne kadar dibe vurdun onu yaz...
Kaç tanker geçti üstünden,
hangisine yenildin, hangisine yol verdin onu yaz...
Kokusunu yaz bana derinlerin,
küf kokmayan mavisini yaz...
Buruş buruş parmaklarınla yaz bana,
kirpiklerinle tuzlu tuzlu yaz...
Hangi balıksın onu yaz...
Orası neresi?

Yaşadın mı onu yaz bana, oyalandın mı onu yaz.
Güneşin gözünden çektiği suyu yaz,
için için ağlamalarını yaz,
hangi kaybedişlere yüz verdiğini,
hangilerine sırt çevirdiğini...
Sonbaharları yaz bana, hüzün kokan yağmurları..
Kuru sarı kelimelerin yalnızlığını,
buğday tarlalarını...
Diline çakılan kelimeleri yaz ..
Sırtında bir hançer nasıl susabildiğini,
tenhalığı o vakit nasıl sezebildiğini,
bir tek sevme gücünün seni nasıl yaşatabildiğini...
yaz bana... Senden birşey kaldı mı onu yaz...
Orası neresi?..

Yaz bana...
Ağaçların gölgesini yaz, dalların yeşilini..
Kaç kalp oydun tenhasına,
ağaç ne kadar acıdı onu yaz...
Kaç yıldır uykusuzsun yaz...
Kaç yıldır susuzsun yaz...
Sen olmasan’ı yaz, ben olmasam’ı yaz,
bir nefes al çok susadım’ı yaz...

Şurada bir gün dağılmadan, kaybolmadan,
birikmeden, unutmadan,
durmadan durmadan yaz.
Kahverengi yeşillenmeleri, ela bakışmaları,
temiz başlangıçları, kulak çınlamalarını,
şarkıların kimi hatırlattığını,
en çok kimi aradığını... yaz...
Bir haziran sabahı, gözkapaklarını yakan tuzu,
üç beş aşklaşmada bulamadığın huzuru yaz...
Neresi orası?

de ki; kalın kabuklarımı sıyırdım etimden,
ona dokun diye sen...
görmeyeyim diye yokluğunu,
unutmaya çalıştım kokunu... onu yaz...
‘kulaklarım yandı’yı yaz... ‘gözlerim seyirdi’yi yaz,
‘rüyalarım rahat bırakmıyor’u yaz... yaz...
Çocuksu masallar öfkeye dönüşmeden,
rüyamda bir atın yelesine gizlenmeden,
gözlerindeki hareksilmeden... yaz ...
‘Avuçlarımı sıcak tuttum senin için’i yaz.







Açıkgazete'de yayınlanmıştır.
mayıs27/08