Nar ağacı çiçek açtığında gelmiştin.
Ne inanılmaz bir teslimiyetti seni sevişim.
En yüksek ayarıydı kalbimin,
göğsüme değen parmak izin.
Şimdi de gidiyorsun..
Git hadi...Neyi götüreceksin benden?
Gözlerimin sana bakan rengini mi?
omuzuma sıvanan şefkati mi alıp gideceksin?
Meyve veren ağacı mı,
her bakışmada sana kızaran yanakları mı?
Çiçek açmaz ki nar ağacı ben olmadan,
ağacı mı söküp götüreceksin?
İçinde ordular barındıran,
her süngüde acıyan,
her kurşun da yara alan
ama ölmeyen...
ama ölmeyen bu kalbi mi götüreceksin?
Beni mi götüreceksin benden?
O kadar kolay mı taşınmak gözlerimden?
Git hadi ben bu cesareti kendimde bulmuşken...
Şüphesiz bir anda solar çiçekler,
renkler, İstanbul ve en iyi şiirler.
Ama ne külkedisi bir prenses,
ne de bal kabağı süslü bir araba...
Kandıramam kendimi yokluğunla.
Zaten ne var ki bende sana ait?
ne bir hırka ne bir ayakkabı...
Çift kişi yaşanmazsa tütmüyor aşkın bacası .
al bende olan ne varsa al...
içimin yangınları işine yarar mı?
Bir gün çıkıp gelsen ne fayda,
ben defteri dürdükten sonra?
Hangi küs kanarya canlanabilir toprakta?
Hangi ağaç kök salabilir bir anda?
Hangi nar çiçek verir durup dururken?
Neyi toplayıp gideceksin benden?
Kavgam kendimle benim...
Kavgamı mı alıp gideceksin?
Ağacın narını mı?
Hangi kafesteki kanaryayı?
ikimizin bir kanaryası mı oldu?
ikimizin terliği mi oldu?
ikimizin yastığı mı neyi oldu?
neyi alıp gideceksin ?
Nasıl kıyarsın narımın çiçeğini koparmaya?
Sen oraya hiç dokundun mu?...
Dokunsaydın gider miydin?
Onca yastık altı kelimenin,
hangisini dinledin...
Dinleseydin gider miydin?
Al hadi ellerini, ayaklarını al götür...
Nar mevsimi değil artık hiç bir mevsim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder