(Yi Girl with Red Headdress II / Zhang Li-O/C, 80 x 65 cm, 2003)
Her masalda aşk vardır görmek isteyene, bu 'Kırmızı Başlıklı Kız' masalı olsa bile.
Hiçbirşey bir aşığı hain ve kurnazca pusu kurmuş bir kurt olmaktan alıkoyamaz. Biliyormusunuz hiç bir aşık, masum ve sıradan görünmeyi başaramaz. Sinsidir aşk, çarçabuk yutmaya hazır bir lokma gibi avını bekler. Diğer taraftan bizi aşka hazırlayan bir hayat vardır, elmalı turta sepetiyle sevgili babaannemize yollayan, ormanın hayatla örtüşen o karanlık ama cezbedici havasının içine yapayalnız bırakan... Şen şarkılarımızı mırıldanırken patikalarda, ağaçların, çalıların, çukur ve tümseklerin arkasına gizlenmiş, birşeyler olduğunu biliriz ... biraz ürpererek, biraz tedirginlikle ilerleriz...İçimizdeki ses, korkuyorum der , dışımızdakiyse kim korkar hain kurttan...
Birden bire bir boşluk anında çıkıverir karşımıza, o her nereye saklandığı belli olmayan aşk, kurt kimliğinde belki de. Ve ne büyük teslimiyettir ki o, sizden önce midesinde vıcık vıcık kaynayan diğerlerinin yanına gitme pahasına, kurt‘a teselli verme ihtiyacıyla içiniz kaynar... Aşkın tek açıklanabilir yanı, bu saflığı körlük mertebesine taşımasıdır. Sizi bekleyen orman size açtığı kucak kadar öldürmeye de hazırdır.
Kör göze batırılan çomak gibi acıtır aşk. Mutluluk olsa bile sonunda, kazanmak kadar kaybetmek de vardır bu yolda. Masallarda iyiler yaşar, kötüler hep ölür ya, her nasılsa hayatda, kendimizi bile bile attığımız ateşlerde acısa da etimiz, bedenimizi bu aşk pahasına öldürebiliriz.
İçimizdedir masal, ister kabul edelim ister etmeyelim. Bazen tavernada, bazen tren garında, bazen bir topluluk yahut yalnızlık anında. Daima bir kurt ve daima bir kırmızı başlıklı kız olma durumu vardır hayatta. Kimi yer, kimi yutulur, ister ormanda, ister kulübede, ister yatakta...
Ben kırmızı başlıklı kızın yerinde olsaydım eğer, kurda bir pusu kurardım ancak öldürtmezdim onu avcıya. Korkulardan kaçmanın yolu, onu öldürmekten değil onunla mücadele etmekten geçer çünkü. Kaç kişi ben kurdum der gözünüze baka baka ve mide fesatına rağmen daha fazlasını ister? Yahut kaç kişi gözünün içinden fışkıra fışkıra yalan, ben senin babaannenim yavrum deyip sizi yemeği dener? Nasıl bir cesarettir ki bu? Bence sırf bu cesaret bile kurtarılmaya değer. Ve kaç kırmızı başlıklı kız, intikamını midesini deştiği kurttan alacak kadar kendini sever?..
Ben öldürtmezdim kurdu. Çıkarıp alırdım babaannemi midesinden ama öldürtmezdim. Eğer bir kurt varsa hayatınızın bir yerinde ve siz herşeyin farkındaysanız, siz de öldürtmezdiniz, yaşamasına izin verirdiniz. Kendinizi kurttan daha fazla sevmediğiniz için, ölme pahasına onun midesine girmeyi göze aldığınız için, bir güzel söz uğruna, yalana göz yumacak kadar çok sevdiğiniz için, bu cesareti onda görebildiğiniz için, aşk olduğunuz için...
Masalların böyle dirlik içinde bitmesine şaşıyorum. Şüphesiz kırmızı başlıklı kız olmadığım için... Aşkım için yutulmaya hazır olduğum ve geri dönmeyeceğim için, öleceğimi bile bile... kurdu öldürmezdim.
Ve kurt olsaydım diğer taraftan, çünkü hayat, kurt olma talihsizliğini de verebilir size zaman zaman, yerdim kırmızı başlıklı kızı ne yalan söyleyeyim. İster sövün, ister dövün! Ben cesaretime kimseyi bulaştırmam.
Masalın sonunda her ne kadar üç elma düşse de..., masalların içindeki kahramanlıklarıyla aynı değildir gerçek hayatta insanlar. Çünkü bir ders çıkarasınız diye anlatılır size masallar. Hiç sönmeyen ve hiç bitmeyen bir yıldız gibi parlamak sabır, hiç unutulmayacak masalların kahramanı olmak yürek ister. Ama ne acı ki herkes, kolunu kıpırdatmadan, kahraman olmak ister. Tüm aptal görüntüsüne rağmen ne kırmızı başlıklı kız o kadar saftır ölümüne, ne kurnaz kurtun bakışları, duygularını kusamayacak kadar katildir öldüresiye. İki kişi vardır aslolan. Kırmızı başlıklı kız ve kurt, akarlar geceye...
Kız kurdun karnında ölmeyi, kurt kızı iştahla yemeyi göze aldığı taktirde, bu masalı dinleyene de 'vah vah' demek değil, 'afiyet olsun' demek düşer. Avcı da kurdun karnını deşmek yerine, çekip gider!
Sibel Bengü/BAZ MAGAZİN
Her masalda aşk vardır görmek isteyene, bu 'Kırmızı Başlıklı Kız' masalı olsa bile.
Hiçbirşey bir aşığı hain ve kurnazca pusu kurmuş bir kurt olmaktan alıkoyamaz. Biliyormusunuz hiç bir aşık, masum ve sıradan görünmeyi başaramaz. Sinsidir aşk, çarçabuk yutmaya hazır bir lokma gibi avını bekler. Diğer taraftan bizi aşka hazırlayan bir hayat vardır, elmalı turta sepetiyle sevgili babaannemize yollayan, ormanın hayatla örtüşen o karanlık ama cezbedici havasının içine yapayalnız bırakan... Şen şarkılarımızı mırıldanırken patikalarda, ağaçların, çalıların, çukur ve tümseklerin arkasına gizlenmiş, birşeyler olduğunu biliriz ... biraz ürpererek, biraz tedirginlikle ilerleriz...İçimizdeki ses, korkuyorum der , dışımızdakiyse kim korkar hain kurttan...
Birden bire bir boşluk anında çıkıverir karşımıza, o her nereye saklandığı belli olmayan aşk, kurt kimliğinde belki de. Ve ne büyük teslimiyettir ki o, sizden önce midesinde vıcık vıcık kaynayan diğerlerinin yanına gitme pahasına, kurt‘a teselli verme ihtiyacıyla içiniz kaynar... Aşkın tek açıklanabilir yanı, bu saflığı körlük mertebesine taşımasıdır. Sizi bekleyen orman size açtığı kucak kadar öldürmeye de hazırdır.
Kör göze batırılan çomak gibi acıtır aşk. Mutluluk olsa bile sonunda, kazanmak kadar kaybetmek de vardır bu yolda. Masallarda iyiler yaşar, kötüler hep ölür ya, her nasılsa hayatda, kendimizi bile bile attığımız ateşlerde acısa da etimiz, bedenimizi bu aşk pahasına öldürebiliriz.
İçimizdedir masal, ister kabul edelim ister etmeyelim. Bazen tavernada, bazen tren garında, bazen bir topluluk yahut yalnızlık anında. Daima bir kurt ve daima bir kırmızı başlıklı kız olma durumu vardır hayatta. Kimi yer, kimi yutulur, ister ormanda, ister kulübede, ister yatakta...
Ben kırmızı başlıklı kızın yerinde olsaydım eğer, kurda bir pusu kurardım ancak öldürtmezdim onu avcıya. Korkulardan kaçmanın yolu, onu öldürmekten değil onunla mücadele etmekten geçer çünkü. Kaç kişi ben kurdum der gözünüze baka baka ve mide fesatına rağmen daha fazlasını ister? Yahut kaç kişi gözünün içinden fışkıra fışkıra yalan, ben senin babaannenim yavrum deyip sizi yemeği dener? Nasıl bir cesarettir ki bu? Bence sırf bu cesaret bile kurtarılmaya değer. Ve kaç kırmızı başlıklı kız, intikamını midesini deştiği kurttan alacak kadar kendini sever?..
Ben öldürtmezdim kurdu. Çıkarıp alırdım babaannemi midesinden ama öldürtmezdim. Eğer bir kurt varsa hayatınızın bir yerinde ve siz herşeyin farkındaysanız, siz de öldürtmezdiniz, yaşamasına izin verirdiniz. Kendinizi kurttan daha fazla sevmediğiniz için, ölme pahasına onun midesine girmeyi göze aldığınız için, bir güzel söz uğruna, yalana göz yumacak kadar çok sevdiğiniz için, bu cesareti onda görebildiğiniz için, aşk olduğunuz için...
Masalların böyle dirlik içinde bitmesine şaşıyorum. Şüphesiz kırmızı başlıklı kız olmadığım için... Aşkım için yutulmaya hazır olduğum ve geri dönmeyeceğim için, öleceğimi bile bile... kurdu öldürmezdim.
Ve kurt olsaydım diğer taraftan, çünkü hayat, kurt olma talihsizliğini de verebilir size zaman zaman, yerdim kırmızı başlıklı kızı ne yalan söyleyeyim. İster sövün, ister dövün! Ben cesaretime kimseyi bulaştırmam.
Masalın sonunda her ne kadar üç elma düşse de..., masalların içindeki kahramanlıklarıyla aynı değildir gerçek hayatta insanlar. Çünkü bir ders çıkarasınız diye anlatılır size masallar. Hiç sönmeyen ve hiç bitmeyen bir yıldız gibi parlamak sabır, hiç unutulmayacak masalların kahramanı olmak yürek ister. Ama ne acı ki herkes, kolunu kıpırdatmadan, kahraman olmak ister. Tüm aptal görüntüsüne rağmen ne kırmızı başlıklı kız o kadar saftır ölümüne, ne kurnaz kurtun bakışları, duygularını kusamayacak kadar katildir öldüresiye. İki kişi vardır aslolan. Kırmızı başlıklı kız ve kurt, akarlar geceye...
Kız kurdun karnında ölmeyi, kurt kızı iştahla yemeyi göze aldığı taktirde, bu masalı dinleyene de 'vah vah' demek değil, 'afiyet olsun' demek düşer. Avcı da kurdun karnını deşmek yerine, çekip gider!
Sibel Bengü/BAZ MAGAZİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder